Tek Başına Yolculuk : Zorlanırken Keşfetmenin Heyecanı
Her zaman becerikli bir insan oldum ben. Çocukken mesela, ilkokulda hep sağlık kolundaydım… O zamanlar adı Kızılay koluydu sanırım. Soğukkanlıydım çünkü. Kolay kolay panik olmaz, kontrolü elden bırakmazdım. Bir oyun kazası olduğunda hemen koşar, önce ağlayan arkadaşımı sakinleştirir, sonra duruma göre ya pansuman yapar ya da daha ciddi bir şeyse, sakince onunla birlikte öğretmenler odasının yolunu tutardım.
Yalnız, bir seferinde benimle “şişko” diye dalga geçen bir oğlanı öyle bir itmiştim ki, zavallı çocuk yere düşüp kafasını küçük bir taşa çarpmış ,tepesine hiç de küçük olmayan bir delik açılmıştı. Gürül gürül kanayan yara ,beyaz yakasını kıpkırmızı yapmıştı . Suçlu olduğum için onu gizlice okuldan çıkarıp evine kadar götürdüm, sonra da kapısının önünde bırakıp, koşarak kendi evime geldim.
Eve erken döndüğümü gören annem hemen anlamıştı. “Neden erken geldin?” diye sordu.
“Uykum geldi, uyumaya geldim,” dedim. Siyah önlüğümü bile çıkarmadan yatağa girip yorganı kafama çektim.
Ama küçük bir şehirde yaşıyorduk ve kanlar içindeki oğlunun elini tutan arkadaşımın annesinin bizim kapıya dayanması birkaç dakikadan fazla sürmedi. Annem, benim adıma özür diledi ve onlara yardımcı oldu. Ana oğul gittikten sonra , sakinliğini bozmadan olayın aslını benden dinledi.
Sakin ve kontrollü olmak, bizim ailede doğal bir şeydi. Herkes birbirine güvenirdi. Öyle davrandıysa bir sebebi vardır, derlerdi. Dinlemeden, anlamadan eleştirmezlerdi. Ayrıca, ben babaannem anneannem , benden büyük iki teyzem ve abimle aynı evde büyüdüm .Kimse kimseye “ben daha iyi bilirim” demezdi. Herkes bir büyüğünü dikkatle dinler, deneyimlerini kendi hayatı için örnek alırdı.
Büyüklerime saygı duymayı, ailemi gözlemleyerek öğrendim. Bu hiyerarşik yapıya rağmen büyüklerimiz de bizi seçimlerimizde olabildiğince özgür bırakmaya çalışırdı. O yıllar için bazı isteklerimiz fazla radikal görünse de eninde sonunda kendi dediğimizi yapardık.Evin en küçüğü olarak ben bu konuda daha şanslıydım belki de çünkü herkesden fazla toleransa sahiptim.
Ama kendi ailemde gördüğüm bu desteği, maalesef ilerde kurduğum çekirdek ailede bulamadım. Güven duygusu, hayatımın temel taşlarından biriydi ama bir gün fark ettim ki, üzerine inşa ettiğim zemin sanıldığı kadar sağlam değilmiş.En basit konuda bile söylenen yalanlar… Soğuk kanlı kalıp , iyileştirmeye çalıştığım bir evlilkte , sudan çıkmış balık gibi yaşamaya çalıştığım yıllar…
Sanırım bu yılların bana bıraktığı arazlardan biri , özellikle seyahat öncesindeyaşadığım ciddi gerginlik .Boşandığımdan beri her seyahat öncesi o sakin kadın yerini gergin ve stresli bir başka kadına bırakıyor . Oysa eskiden yolculuklar benim için heyecan, keşif ve özgürlük demekti. Bavul hazırlamak, plan yapmak, yeni yerler görmek içimde tatlı bir kıpırtı yaratırdı. Şimdi ise gitmeden önce garip bir huzursuzluk çöküyor üstüme.
Belki de bu, yalnız seyahat etmeye alışmanın sancısı. Yada son yıllarda bir o tarafa bir bu tarafa her sorumluluğu tek başıma kaldırmaya çalışmanın yorgunluğu . Eskiden iyi kötü bir yol arkadaşım vardı; Şimdi her şeyi tek başıma düşünüp halletmem gerekiyor. Yapılıyor ama yorucu oluyor . En çok ben yokken oğlumun bir ihtiyacı olursa nasıl karşılayacağım korkusu beni gereğinden fazla zorluyor . Sanırım Elli yaşından sonra, tek ebeveyn olmasam bile öyle hissediyor olmam , böyle zamanlarda stres seviyemi iki katına yükseltiyor.
Ne olursa olsun, her seferinde o uçağa biniyorum. Çünkü tek başıma çıktığım yolculuklarımda kimseye bağımlı olmadan yaşaya bilmenin keyfini keşfediyorum . Biliyorum , bir kez yola çıktıktan sonra içimdeki o eski heyecan yeniden uyanacak. O sakin, kontrollü ve ne yapacağını bilen çocuk, bana yine yol gösterecek.
Mart 2025