“Koş Kızım”dan “Gül Kızım”a: Kendini Yeniden Keşfetmek
Hep bir telaş , bir koşturmaca… Durup dinlenmeden, sanki kaçırıyormuş gibi kovaladığımız yaşamımız… İlk gençlik yıllarımızda iyi bir öğrenci olma çabamız. Yüksek notlar, iyi bir üniversite, sağlam bir eğitim, sağlam bir kariyer, iyi kazanç getiren bir iş… Koş kızım, yakala! Sakın düşme , sakın yavaşlama geride kalırsın yoksa !
Bizler annelerimiz gibi değildik. Hepimiz iş hayatına atılabileceğimiz en erken yaşlarda atıldık. 80’li yıllarda çalışmak, bizden önceki kadınlardan devraldığımız bir meşaleydi. Onlar evde kalıp çocuk büyütmüş , eşlerinin kazancıyla yetinmişlerdi. Oysa biz farklı bir misyonu üstlendik üzerimize: Çocuk da yaparız, kariyer de ! Misyonuyla ilerledik ve güçlendik, Kollarımız güçlendi ,yerde ne kadar sorumluluk varsa hiç düşünmeden kaldırıp yük edindik. Taşıdıkça omuzlarımız güçlendi daha fazla yük üstümüze kaldı.
Evlendik, yuva kurduk. Çoğumuz, annelerimizin ikinci veya üçüncü çocuğunu doğurduğu yaşlarda giydik gelinliklerimizi. Ama olsun, şanslıydık. Çünkü onlar gibi başkalarının seçtiği adamlarla değil, kalbimizin seçtikleriyle evlenmiştik .
Derken bir misyon daha eklendi hayatımıza : İyi bir eş ve mükemmel yetiştirilmiş evlatların annesi olma görevi .
Koş kızım, koş! Artık tek başına değilsin.Bir eşin ,bir ailen , bir çocuğun var .Daha çok çalışmalı, daha çok yetişmeli, daha çok başarmalısın .Şimdi aynı zamana daha çok iş sıkıştırma yılları senin için … Sakın durma , durursan düşersin .
Geçen yıllar bizi en büyük yanılgımızla yüzleştirdi. Zamanımız aynı kalmıyordu , tam tersi ömrümüzden gidiyor azalıyordu. Bu gerçeği gören bazılarımız daha da hızlandı. Koştukça hızlandı, hızlandıkça koştular.Evde bir kocaları olduğunu unutup, kendilerini geliştirdiler . Neden sonra geriye dönüp baktıklarında “Bu adam benim dengim değil artık” deyip mutsuz oldu.
Bazılarımız da benim gibi durup düşündü . Yavaşlamayı ,paylaşmayı, yardım istemeyi denedi .Eşinden hayatını paylaştığı insandan ,sözde “eşit” olması gereken kişiden destek bekledi. Peki ya bulabildik mi? Bulanlarımız ve bununla yetinenlerimiz olmuştur muhakkak. Ama bulamayanlarımız ,hatta bırakın yardımı, bırakın sorumluluk paylaşımını ..Yanında sandığı adamı evde bile bulamayanlarımız çoktu .
Eş yok, uçmuş başka diyarlarda . Ve sen duruma göre manevi sponsor, denklemde bir eleman ya da benimkinin dediği gibi “düzenin bir parçası” olup çıkıvermişsin, haberin bile olmadan .
Boşanma kaçınılmaz olduğunda ,onuda kabul ediyorsun. Ailede ilk boşanan sen olsan bile fark etmiyor ; daha önce de pek çok ilki yaptın bu da onlardan biri oluyor .Ama boşanmak seni kendi kendinle yüzleşmek zorunda bırakıyor .
Ve ilk sorular geliyor önce bildik soruları soruyorsun kendine:
Neden böyle oldu? Bu hale gelmesine ben mi müsade ettim? Neden daha önce farkına varmadım? Beni hiç mi sevmedi? Evliliğim yalan mıydı?
Ardından cevaplar .. Bazılarını hemen kabul edebiliyorsun ama bazılarıyla kabulden önce mücadele etmen gerekiyor . Sonunda bir durulma noktasına geliyorsun .
Asıl bundan sonra “Ben şimdi ne yapacağım?” temalı bir grup soru daha var, cevap bekleyen. Sahi, ne yapacağımızı nasıl bileceğiz? Onca yıl koştururken hiç sormamışız ki kendimize: Kızım, sen ne istiyorsun? diye
Elimizde bir ipucu bile yok.
Bu satırları yazarken an itibariyle kendi adıma şöyle bir farkındalık yaşıyorum sevgili okurum: Evliliğimde fazladan üzerime aldığım yüklerle eski eşime kendini tanımak için gönüllü olarak ,fırsat vermiş , alan açmışım. O da bu alanı hakkıyla kullanmış (bu sebepten hayatına daha kolay kaldığı yerden devam ediyor şimdi) . Onun hobilerini, sosyal hayatını, istek ve kararlarını kendiminkilerden bir adım önde tutan, hatta daha ileri giderek, hayallerini gerçekleştirmesi için ona yol gösterip , bu yolda alamadığı sorumluluğu bile alan ben olmuşum .Tüm bunlar olurken kendime yabancılaşmış olmam, çok da şaşılacak bir sonuç değil tabii.
Konumuza dönersek: Ben ne istiyorum? Nelerden mutlu oluyorum? İşte şimdi, bu zamana kadar ertelediğim bu sorulara cevap arıyorum.
Son beş yıldır farklı şehirlerde kendime yaşam alanları kurmam ,aslında bu sorulara cevap bulabilmek için. Yalnızlığı, diğer yalnız insanlar gibi aktiviteden aktiviteye koşarak unutmaya çalışmaktansa, yalın ve sakin yaşamayı tercih etmem de bu yüzden.
Ne istediğimi bulmak için eski alışkanlıkla koşmaya başlamanın sınırından döndüm. Pek çok insan bu şekilde kendini oyalıyor, biliyorum. Tercih meselesi, saygı duyuyorum. Ama benim isteğim oyalanmak değil sevgili okurum. İçinden geçerek ilerlemek… Bunun için zamana ve dingin bir zihne ihtiyacım var.
Zaman zaman çevremden “hala yalnızsın ,sosyalleşmelisin. Neden kendini bu kadar geri çekiyorsun ? ” tarzında eleştiriler alsam da , içimde en doğru cevabı yalnızca ben biliyorum . Sizin için de aynısı geçerli: En doğrusunu siz bileceksiniz.
Benim küçük sırrım şu :
Kendi kendimle daha fazla zaman geçirmek için fırsat yaratıyorum.
Derler ki ,İnsan birini en iyi onunla seyahat ederken tanırmış . Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Kendi kendimle kimi zaman zihinsel, kimi zaman fiziksel küçük yolculuklara çıkıyorum.Ve artık yavaş yavaş tanıyorum bu yorgun ama bir o kadar da eğlenceli kızı… Eskiden ona “Koş kızım, koş ” diyordum .Şimdi ise “Gül kızım” … “Gül, eğlen, ben yanındayım”…
Bunca yıl başkası için koştum, şimdi sıra sende .Sana söz , elimden gelenin en iyisini bizim için yapacağım . Terk edildiğin yıllar geride kaldı ,bundan sonra bizi asla yalnız bırakmayacağım .
Mart 2025