Adalet Bazen Sessizce Gelir
Yine Kral Kaybederse ve yine Kenan Baran. Bu yazının kıvılcımı “ilahi adalet” fikriydi ama itiraf etmeliyim ki Kenan Baran ile eski kocam arasındaki sarsıcı benzerlik, beni ister istemez yine kendi hikayemin içine çekiyor. Dizideki o adam, yıllarca anlamlandıramadığım davranışların canlı bir çözümlemesi gibiydi. Belki bu hikayeden çıkaracağım daha çok ders var ama insan önce kendi yarasına dokunan yerden başlamadan edemiyor.
Dizinin son bölümünde Kenan Baran’ı artık iktidarından düşmüş, gücünü kaybetmiş, yalnız yaşayan bir huzurevi sakini olarak görüyoruz. Hayat ona kimsenin veremeyeceği bir sessizlik bırakmış. Bu sessizlikte, belki de yıllarca kaçtığı şeylerle yüzleşmeye çalışıyor. Huzurevinde yaptığı iyilikler, engelli bir çocuğu yürütmeyi görev edinmesi, kitapta anlatılan ama dizide gösterilmeyen uzun iyilik listeleri… Bunların hepsi dışarıdan bir “dönüşüm” gibi görünse de, bana göre bir insanın kendi vicdanıyla barışmaya çalışma çabasından başka bir şey değil. Yaptığı iyilikler geçmişteki kötülükleri siler mi bilinmez; ama bu tip insanlar iyiliği çoğu zaman başkası için değil, içlerindeki boşluğu bir an olsun susturabilmek için yaparlar. Elbette takdir Yaradanın; oradaki karşılığını bilemeyiz.
Gücün bittiği, kalabalıkların dağıldığı, alkışların kesildiği o son durakta geriye sadece insanın kendisi kalır. Ve ilahi adalet bazen tam da burada, sessizce işlemeye başlar. Çünkü gerçek adalet, çoğu zaman bir rövanş değildir. Kötülük yapanın aynısını yaşaması, acının eşitlenmesi, intikamın görünür bir şekilde tecelli etmesi… Bunlar masalların dünyasında olur. Hayatta ilahi adalet çok daha içeriden, çok daha derinden işler.
Asıl adalet, eziyet görenin uyanışıyla başlar. Bir gün yıllardır normal sandığın şeyin aslında bir zulüm olduğunu fark edersin. Elinden alınmış yaşam hakkını, sömürülen ruhunu, bastırılmış öz değerini bir anda görürsün. Ve ne kadar geç olursa olsun içinden şu cümle yükselir: “Buradan çıkıyorum.” İşte adaletin ilk adımı budur.
Sonra iyileşme başlar. Travmaları temizlemek, kaybolmuş öz değeri geri çağırmak, hayata ve belki de aşka yeniden güvenmeyi öğrenmek… Bu kolay bir yol değildir. Ama bir gün ferahlık gelir. Özgürce gezebilmek, eskiden kendine zaman ayırdığın için suçluluk duyarak yaptığın bir hobiyi artık özgüvenle sahiplenebilmek, onarılmış kalbine küçük ama derin bir sevdaya yeniden yer açabilmek… Bu genişleme, bu hafiflik, ilahi adaletin en berrak hâlidir.
Peki ya eziyet eden? Biz çoğu zaman “aynısını yaşasın” isteriz ama eziyet edenin gerçeği çok daha derin bir karanlıkta durur. Yalanların iç içe geçtiği o boşlukta, huzuru tutamamanın bitmeyen çukurunda, kendi seçimlerinin gölgesinde… Bir insan başkalarını yıllarca acıtıyorsa, bu zaten onun içindeki çöküşün dışarı taşmasıdır. Ve en büyük ceza, insanın kendi iç huzursuzluğunun mahkumu olmasıdır. Hayat herkesi bir noktada kendi yüküyle yüzleştirir; bu yüzleşme çoğu zaman dışarıdan görünmez ama içeride derin bir iz bırakır.
Yıllarca kendi ailesini kırmak pahasına bile olsa reddeden bir adamın, yıllar sonra huzur bulabilmek için bu kez başkasının çocuğuna “baba” olmaya çalışması garip bir ironi. Kendi çocuğuyla kuramadığı bağı başka bir hikâye üzerinden telafi etmeye çalışmak… Ama kayıp yer değiştirerek gerçekten kapanır mı? Yarım bırakılan ilişkiler başka bir yerde tamamlanabilir mi? Hayat insanı sonunda kendi bıraktığı boşluğa geri çağırır aslında.
Hadi diyelim kral kaybetti. Peki ya kralın kaybettirdikleri? Onca yıl emeği, sevgiyi, zamanı elinden alınanlar… Hayalleri sömürülenler… Onlar ne yapsın? Kimse kayıplarını geri veremez. Bu yüzden kralın kaybettirdikleri, adaleti artık kraldan beklemeyi bırakır. Çünkü gerçek adalet çoğu zaman oradan gelmez. Onlar yapabilecekleri tek şeyi yapar: kendilerini geri alırlar. Kaybettikleri hayatı değil; kaybettirilmek isteneni… Öz değerlerini, özgürlüklerini, ritimlerini, yollarını. Ve bunu başardıklarında asıl gerçek ortaya çıkar: Kral kaybeder ama gerçekten kazanan onlar olur. Çünkü kendi hikâyelerinin ipini yeniden ellerine alırlar.
Belki adalet dışarıdan gelmez ama içeriden gelen adalet çoğu zaman yeter. Sonunda herkes kendi yoluna yürür: kral, kaybettiği iktidarın gölgesine; kaybettirdikleri ise ışığın olduğu yere. İlahi adalet bazen sessizdir, bazen geç gelir ama geldiğinde kimsenin elinden alınamaz. Eziyeti gören ışığa çıkar; eziyeti yapan kendi gölgesinde kalır. Hayatın en derin dengesi belki de budur.
Aralık 2025