Ağustos Sancısı: Boşanmış Bir Annenin Sorgusu
Ağustos’un sonuna yaklaşırken yine aynı sancı sardı beni: Oğlumun Kanada’ya dönüş sancısı…
Aslında şanslıyım; tam dört aydır yan yanaydık. Ama işte, anne yüreğine yetmiyor.Her gidişinde sanki benden bir parçayı da yanında götürüyor. Evde kalan sessizlik, onun yokluğuyla daha da ağır geliyor.Biliyorum, kendi yolunda, kendi hayatında… Ama kalbimin bir ucu hep onun bavuluna sıkışıp gidiyor.
Bazen düşünüyorum… Acaba oğluma yüklediğim bu ayrılık acısı da benim seçimlerimin bedeli mi?
Hayatıma eş olarak yanlış kişiyi seçmek, sadece beni değil, çocuğumu da yaraladı mı?
Elbette bu soruyu bir psikoloğa ya da yakın bir arkadaşıma sorsam hemen,
“Yok canım, bu senin suçun değil” derler.
Ya da “Her çocuk kendi kaderiyle doğar, buna sen mani olamazdın” diye eklerler.
Belki aynı soru bana sorulsa, ben de benzer cevaplar verirdim.Ama işte insanın kendi yüreğine laf anlatması o kadar kolay olmuyor…
Gece olup kafanı yastığa koyduğunda, evladının sahip olduğu diğer ebeveynin boşanma sonrası çocuğa karşı senden bağımsız olarak sergilediği yanlış tutumlar geliyor aklına.Ve sen… Yaşı kaç olursa olsun, bunlara maruz kalan evladının yaşadığı ikilemlere sadece izleyici olarak kalıyorsun.
İşte tam da o anda, suçluluk duygusu pençesini geçiriyor.
Bir yandan “Elimden geleni yaptım” diyorsun, diğer yandan “Ben onu yanlış kişinin gölgesine mahkûm ettim” diye çırpınıp duruyorsun.
Bu noktada kendime,‘Ben onun yanında kalan, emek veren ebeveynim…’ diyebilirim. Haksız da sayılmam aslında .Ama olmuyor…
Zihnim susmuyor, yüreğim sıkışıyor, uykularım kaçıyor.Çünkü ne kadar akıl yürütsem de, bir annenin kalbi matematikle değil, duyguyla çalışıyor.
Yaptığım şeyin aslında, her zamanki gibi sorumluluğunu ne evlilikte ne de ebeveynlikte hakkıyla üstlenmeyen eski eşimin yükünü,
“Ben yanlış seçim yaptım” diyerek kendi üzerime almak olduğunun farkındayım.Oysa bu, onun taşıması gereken bir yük.
Ama insan kolay kolay değişmiyor. Geçmişin alışkanlığıyla yine kendime dönüp soruyorum:
“Acaba yıllar önce farklı bir karar verseydim, oğlumun hayatında şimdi bulunduğu yeri doldurabilen bir baba figürü olur muydu?”
İşte her yıl olduğu gibi, bu yıl da koca bir yazı bir çırpıda geride bırakıp, evladımla vedalaşma zamanı yaklaşırken, yine kendi kendimi acımasızca eşeleyip duruyorum.
Ve yine her yıl olduğu gibi, Ağustos ayı bu gelgitli ruh halime ev sahipliği yapıyor.
Sonuç mu? Sonuç yok, maalesef…
Sanırım benim gibi pek çok yalnız anne, zaman zaman bu yetersizlik duygusunu yaşıyor.Güçlü durmak, güçlü kalmaya çalışmak…
Olur olmadık her şeyin sorumluluğunu üzerimize alıp çözüm yollarını kendi içimizde aramak…Bu, bizim gibi yalnız anneler için farkında olmadan bir yaşam tarzına dönüşüyor. Bazen şimdi, benim yaşadığım gibi ayrılık dönemlerinde bu yanımız fazlaca tetikleniyor.
Ne yapalım… Farkındalığımızı alıp yastığımızın altına koyalım.
Ve becerebilirsek, ‘Elimden gelen bu kadardı’ deyip kendimize biraz huzur, biraz da uyku için alan açmaya çalışalım.
Ağustos 2025