Demir Tavında Dövülür

Yüzümü denizde yıkamayı çok severim…Bu, eski tekne günlerimden kalma bir alışkanlık.Bazı sabahlar daha gözümü tam açmadan kendimi sahilde bulmam bu yüzden.Henüz bedenim uyanmış ama ruhum hâlâ uykudayken, nasıl geldiğimin farkında bile olmadan denizin içinde ikinci kez uyanırım.Sanki asıl uyanış orada olur.

Bu sabah da öyleydi. Genelde sabahın bu saatinde sahilde benim gibi birkaç erkenci kuştan başkası olmaz.Ama bu kez, 2-3 yaşlarındaki küçük kızını çığlık çığlığa denize sokmaya çalışan genç bir anne vardı.Belli ki bu kadın, çocuğuyla deniz arasında bir bağ kurmaya çalışıyor.Sabahın bu kör saatinde, tüm sabrıyla uğraşıyordu.

Bu yaşta bana milyon verseler, böyle bir sabrı ve çabayı gösteremezdim diye içimden geçirdim …

Doğa biliyor galiba…Bazı şeyler için insanın içine bir zaman sınırlaması koyuyor.Anne olmak da onlardan biri.Tam vaktinde gelir bazı roller.O vakit geçti mi, o enerji, o içgüdü, o dayanıklılık da çekiliyor insanın içinden.

Zaten hayatta çoğu şey böyle değil mi?

Her şeyin bir zamanı var.

O zamandan önce harekete geçsen de bir türlü sonuç alamıyorsun.Önüne sürekli engeller çıkıyor.Evren, sanki sana usulca “Henüz değil…” der gibi başka şeylerle oyalıyor seni. Sen de, ta ki “Tamam işte, şimdi zamanı” diyene kadar başlayamıyorsun.

Ama bazen de öyle fırsatlar geliyor ki Evrenden hop diye kucağına bırakılmış gibi oluyor.

“Al bakalım,” der gibi…

“Yap ne yapacaksan” .

Öğreneceksen öğren.

Çoğaltacaksan çoğalt.

Seveceksen sev.

Ama bak bu an geçici. Elini çabuk tut.”

Ve eğer sen o anda ne yapacağını bilemezsen, zihninin labirentlerinde “Öyle mi yapsam, böyle mi?” diye oyalanırsan…

O fırsat, sana hoşçakal deyip geçip gidiyor.

Zamanından önce yapamadıklarımız gibi,zamanında yapmamız gerekeni yapmamak da insanın hayatında kırılmalara sebep oluyor.Üstelik bu kırılmalar, bazen dışarıdan bakanın hiç fark etmeyeceği kadar sessiz; ama içeride, insanın iç sesini bastıracak kadar gürültülü oluyor.

“Acaba yapsaydım ne olurdu?”

“Acaba biraz daha cesur olsaydım, ne değişirdi?”

“Belki de tam zamanıydı… ben göremedim…”

İşte bu yüzden bazı şeyler tavında dövülür.

Demirin şekil aldığı, suyla ateşin birbirine karıştığı o kısacık anda…

Ne gerekiyorsa, o an yapılmalıdır.Çünkü demir o andan sonra ya soğur ya da kırılır.Gecikirsen ya şekil veremezsin ya da kendin kırılırsın.

Bu sabah denize doğru yürürken, içimde işte bu düşünceler vardı.

Genç annenin sabrında, gençliğimin cesaretini hatırladım ve belki de artık beni bekleyen başka zamanların içsel çağrısını duydum.

Yakın zamanda tecrübe ettiğim iç içe geçmiş bir dizi olay, beni öyle bir eşikten geçirdi ki…Bu sabah, denizin o uykulu serinliğinde — içimde adını koyamadığım ama çoktan olgunlaşmış bir fark edişle karşılaştım.Sanki yaşadığım her şey — geç kalanlar, zamanından önce başlayanlar, cesaretle kaçırdıklarım ve sessizce el sallayıp geçen fırsatlar — hepsi tek tek zihnimde yeniden canlandı .

İşin aslı şu ki ;

Demir tavındayken dövülür.

Ama asıl mesele, o tavın ne zaman geldiğini fark edebilmektir.

Ve bazen…Sadece o fark ediş bile, insanın hayatını değiştirebilir.

Peki ya zamanlamayı evren neye göre yapıyor ?

İşte orası bir muamma …

Ağustos 2025

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir