İkinci Baharda Aşkın Rotası

Hayatın belli bir döneminde aşkı konuşmak kolaydır. Gençken sorular basittir: “Seviyor mu, sevmiyor mu? Ben de seviyor muyum?”

Ama yıllar geçip de ikinci bahara gelince, sorular değişir. Çünkü artık ardında koca bir hayat vardır; sevinçleriyle, kayıplarıyla, denenmiş ve yıkılmış hayallerle… Bir daha kalbini açmak istediğinde, aşkı sadece “heyecan” olarak değil, tüm yükleriyle birlikte düşünürsün.

İkinci bahara gelindiğinde aşk, artık gençlikteki gibi kör bir cesaretle yaşanmıyor. Arkada bir ömür, bir evlilik, belki çocuklar, kurulmuş ve sonra yıkılmış düzenler var. İnsan yeniden kalbini açarken, önce şu soruyla yüzleşiyor:

“Bunca zahmetle kurduğum dengeyi, bir başkası için yeniden bozmaya değer mi?”

Bu sorunun haklı sebepleri var.

Birlikte yaşama alışkanlıkları, evin düzeni, yalnızlığın verdiği özgürlük, kendi ritmini kurmanın huzuru… Bunların hepsi kolayca feda edilecek şeyler değil. Hele ki bir daha incinme ihtimali, geçmişte yaşanan yaraları hatırlatıyorsa, insan adım atmaktan geri durabiliyor. Konfor alanından çıkmak istememek işte bu yüzden çok anlaşılır.

Ama diğer yandan…

Aşk, ikinci baharda artık başka bir şey için yaşanmıyor. Bu yaştan sonra kimse evlilik, yuva kurma ya da çocuk sahibi olma telaşında değil. Geriye tek bir amaç kalıyor: gerçekten doyurucu, sahici bir bağ kurabilmek.

Burada başka bir ikilem de devreye giriyor:

Bazılarımız, yılların yorgunluğuyla şu noktaya geliyor: “Beni sevsin yeter.”

Yani güvenli, sakin, pohpohlayan bir sevgiye razı olabiliyor. İnsan odaklı bir seçim bu: “Yeter ki sevsin, yeter ki yanımda olsun.” Bu duygu çok anlaşılır, çünkü herkes sevilmek ve değerli hissetmek ister.

Ama… sahicilikten yoksun bir sevgi, bir süre sonra doyurmuyor. “Beni sevsin yeter” diyerek girilen ilişkiler, derinlikten uzak kalıyor. Oysa ikinci baharda aşkın en büyük anlamı, hem sevilmek hem de gerçekten yaşamak. Çünkü insan kalbini açmışken, “yarım bir bağ”la yetinmek içten içe daha da fazla boşluk bırakıyor.

Belki de asıl çelişki tam da burada:

Kalbimiz yeniden güvenmek, sevmek, sevilmek istiyor. Ama zihnimiz “ya incinirsem, ya huzurum bozulursa” diye korkuyor. İşte ikinci baharda aşkın tadı, bu çelişkide saklı. Cesareti bulup gerçek sahiciliğe adım atanlar için yol aydınlanıyor; bulamayanlarsa kendi konfor alanlarında güvenle ama biraz eksik yaşamaya devam ediyor.

Bana gelince…

Her iki yönde ilerlemek isteyenleri, şimdiye kadar yaşadığım deneyimlerin ve takipçilerimle paylaştığım sohbetlerin ışığında haklı buluyorum. Çünkü gerçekten de iki tarafın da güçlü gerekçeleri var. Konfor alanında kalmak, incinmekten korunmak isteyen için güvenli bir seçim. Ama cesaret edip kalbini açan için de hayatın başka türlü bir güzelliği var.

Hayatta hiçbir şey mükemmel ve tam değil. Belki sevgi de güvenli limanlarda biraz eksik yaşansa “ne olur” denebilir. Ama benim için bu soruya “evet” demek çok zor. Çünkü eksik başladığım bir sevgide ben tam anlamıyla var olamam. Bana verilen sevginin karşılığını aynı tutkuyla veremediğim bir bağ, benim sevgim olamaz.

Benim için “İkinci baharda aşk, eksikle idare etmek değil; sahici olana kalbini açabilmektir.”

Ama kalbinin rotasını herkes kendisi belirler, ben de o yolculuğa saygı duyarım.

Eylül 2025

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir