Uçan Balon ve Ağaç
Sevdayla vedanın öyküsü
Bir balon savrulurdu rüzgârlarla,
bir gün bir dala takıldı ansızın.
“Oh,” dedi, “artık tutunacak yerim var,”
ama gözü hâlâ göklerdeydi.
Ağaç kökleriyle sessizdi;
ne çekti, ne itti — sadece vardı.
Balon çırpındı, daha yükseğe çıkmak için,
her hamlesi dala biraz daha sürtündü.
Ve bilirdi ağaç:
Ya sakin kalır, yanında huzur bulurdu balon,
ya da çırpınır, kendi havasını patlatırdı.
Çünkü ağaç hep aynıydı:
değişmeyen, kök salan, sabırlı.
Değişemeyen balondu:
hep havada, hep yarım, hep eksik.
Ne yapsınlardı ki?
Balon sevdi: sevdi ama doğası gereği uzun süre tutunamazdı.
Ağaç sevdi: sevdi ama doğası gereği yerinden kıpırdayamazdı.
İkisi de sevdalıydı ama sevdaları
aynı göğün altında farklı yasalarla işledi:
Balonun aşkı özgürlükle karışıktı, sürekli hareket arıyordu.
Ağacın aşkı kökle karışıktı, güven ve süreklilik arıyordu.
Böyle olunca:
Aşk vardı ama uyum yoktu.
Biri “kal” derdi, öteki “gitmem gerek.”
Günlerden bir gün
ağaç daha fazla dayanamadı.
Balonun gökyüzüne olan hasreti
onun da canını yaktı…
Ve kırıverdi dalını kendi kendine.
Serbest bıraktı balonu gökyüzüne.
Balon uçtu, rüzgârla savruldu;
ağaç kökleriyle sustu.
Balon salına salına yükselirken gökyüzüne,
aşağıda tüm heybetiyle onu uğurlayan ağaca
son bir kez hayran hayran baktı.
Ağaç da aynı şekilde bakıyordu balona.
“Yazık,” diye geçirdi içinden;
“Oysa kalsaydı belki koruyabilirdim onu.
Şimdi yükselecek ama bir yerde dayanamayıp patlayacak.
Zavallı balon…
Bu atmosfer için fazla hassas.”
Derken denizden tuzlu bir esinti geldi,
dalgalar gibi dalgalandı ağacın dalları.
Nazlı bir kadının sesi gibi hışırdadı yaprakları.
Balon için kırdığı dalına minicik serçeler kondu,
sanki ona eşlik etmek ister gibi.
Ve başladılar hep birlikte
bir dansa, bir şarkıya…
Gökyüzünde kaybolan balonun ardından
hayat yine — yeniden —
merhaba dedi ağaca.
Ağustos 2025