Yalnızlığın Kalitesi, İlişkilerin Kaderi
Boşandıktan sonra zamanla ve bir başına olmakla tuhaf bir oyun başlıyor.
İlk başlarda saatler, günler, haftalar… geçmek bilmiyor. Evin içinde yürürken kendi ayak sesini duyman bile fazla geliyor. Buzdolabının uğultusu bile evin en konuşkan sesi oluyor.
Ben de ilk zamanlar o kadar yalnızdım ki, psikoloğuma “Kahve fincanımla konuşuyorum” dedim. Bana güldü ve “Bu normal” dedi, “ama fincan cevap verirse haberim olsun…” 🤭
Derken, aynı zaman, aynı bşr başına olma hali bambaşka bir kılığa giriyor.
Bazen zaman seni yalnızlığınla barıştırıyor.
O ilk keskin acı yavaş yavaş törpüleniyor. Tek başına kahvaltı yapmak, kendi başına bir yerlere gitmek, akşamları sessizce kitap okumak… “yalnız başıma kaldım” duygusundan “kendi zamanım var” keyfine dönüşüyor. İşte burası, kaliteli yalnızlık dediğimiz şey. Kaliteli yalnızlık dediğimiz şey, kendi başınayken tatmin, üretkenlik ve huzur hissini yaşatıyor insana.
Ama burada gizli bir tuzak var:
Kaliteli yalnızlığın rahatlığına fazla alışınca, yeni insanlarla tanışma isteğin yavaş yavaş azalıyor. “Aman şimdi anlat, tanış, tekrar baştan başla… boşver” demeye başlıyorsun. Ve fark etmeden yalnızlığın daha derin daha karanlık bir bölgesine geçmiş oluyorsun.
Derin yalnızlık başta kaliteli olana çok benzer görünüyor: huzur var, sessizlik var,fincanla hala yarenlik edebiliyorsun . Ama farkı şu — artık huzurunun içinde hafif bir kopukluk, sessizliğin içinde biraz da isteksizlik var.
Kaliteli yalnızlık seni hayata açar; derin yalnızlık ise hayattan uzaklaştırır.
Biri seni insanlara karşı daha seçici yapar, diğeri ise mesafeli.
Benim gördüğüm şu:
Boşandıktan sonra zaman sana hep bir yol açıyor.
Ama o yolun nereye varacağı, ona nasıl eşlik ettiğinle ilgili.
Kendi renklerini, hareketini, enerjini katarsan hayat canlanıyor; boş bırakırsan, günler sessizce birbirine benzemeye başlıyor.
Ve işte buradan sonra başka bir dönem başlıyor.
Çünkü nasıl bir ilişkiyi hayatına çekeceğin, aslında hangi yalnızlıkla yaşadığınla doğrudan bağlantılı.
Popüler tabirle “kaliteli yalnızlık” yaşıyorsan, ilişkiye mecbur değil, istekli oluyorsun. Karşına biri çıktığında “hadi gel boşluğumu doldur” demiyorsun, “hadi gel güzel hayatıma ortak ol” diyorsun.
Ama kalitesiz veya derin yalnızlıktaysan, aceleci bir insan haline geliyorsun. Bu rahatsızlık partner seçme kriterlerini düşürür. Böyle olunca mantıksız biçimde, “olmasa da olur” bir ilişkiye bile evet diyebiliyorsun.
Sonrası? Yine aynı döngü: kısa bir heyecan, ardından daha derin bir yalnızlık.
O yüzden mesele yalnız kalmakta değil, yalnızlığın kalitesinde.
Çünkü kaliteli yalnızlık, kaliteli ilişkiyi çağırır;
kalitesiz ya da derin yalnızlık ise çoğu zaman yanlış ilişkilerle doldurulur…
Hem de öyle hatalar olur ki, insan “Keşke fincan cevap verseydi de buna başlamasaydım” der. ☕😏
Ağustos 2025