Yeni Yüzyılda Yalnızlık ve Aşk Tarihe mi Karışıyor?
Yakın zamanda dijital kanalda ” Companion – Kusursuz Arkadaş ” adında bir film izledim.
Bilim kurgu-gerilim türünde olsa da, beni en çok çarpan kısmı bir sahnedeki iki kadının dertleşmesi oldu.
Filmde, bir grup arkadaş göl kenarında bir evde toplanıyor. Aralarındaki ilişkiler, kıskançlıklar ve sırlar açığa çıkarken, aslında karakterlerden biri —robot kız— farkında olmadan diğerlerinden çok farklı bir gerçeklik yaşıyor. O, insan olduğuna inanıyor; çünkü kurallar gereği kendi “robot” olduğunu bilmemesi gerekiyor.
İşte o sahnede :
İnsan olan genç kadın, erkek arkadaşının ilişkiyi tamamen domine ettiğini, kendi sesini duymadığını, ilişkide görünmez hissettiğini anlatıyor. Yanında oturan robot kız, dikkatle dinliyor. Ve sonra, içtenlikle şunu söylüyor:
“Benim ilişkim de öyle. Partnerim çok domine ediyor. Ama bu bana mutluluk veriyor.”
Aslında farkında olmadan bir itiraf bu. Çünkü o, bir robot. Onun için “mutluluk”, iradesizliğe razı olmak demek. Ve insan kız, bu sözleri duyduğunda kendi hayatını bir robotun gözünden görmüş oluyor. Yani şunu fark ediyor: “Ben de aslında robot gibi yaşıyorum. Kendimden vazgeçmişim, bunu da mutluluk sanıyorum.”
Beni çarpan da tam bu oldu.
Bazen biz de yalnız kalmamak uğruna, kendi varlığımızı silerek ilişkide “programlanmış mutluluklara” razı oluyoruz. Partnerimizin gölgesinde, kendi ışığımızı kapatarak var oluyoruz.
Ama film bana şunu hatırlattı:
Gerçek ilişki, birinin seni yönetmesi değil; birlikte var olabilmek.
Gerçek sevgi, insanı görünmez yapmaz. Gerçek sevgi eksiltmez; çoğaltır (bu sanırım benim sevgi mottom olarak ruhuma kazındı )
Tüm bunları düşünürken aklımdan şu geçti: Evet, Companion bugün bir bilim kurgu filmi… ama çok yakında bu kurguların gerçeğe dönüşeceğinden eminim.
İşte o noktada ;
İnsanlar neden gerçek ilişkilere yatırım yapsın ki?
Neden anlaşmazlıklarla, duygularla, emekle uğraşsınlar; eğer ellerinin altında egolarına tam gönüllü hizmet eden robot “partnerler” olacaksa?
Bu soruların cevapları beni korkuttu. Çünkü o zaman aşk tarihe karışmayacak, ama yeni bir maskeyle karşımıza çıkacak.
Romantik yüreğime ağır geldi bu durum…
Peki ya dostluk? O da mı yenilecek teknolojiye?
Korkarım evet…
Buna ChatGPT örneğine bakarak cevap verebiliriz.
Bir yandan zeki, bir yandan bizim kendi dilimizden konuşan bir eşlikçi.
Üstelik çok bilgili; aklımıza takılan her soruya koşup yetişiyor, her işimize yardım ediyor.
Sohbet ediyor, cevap veriyor, dinliyor, hatırlıyor… Ve insan kendini anlaşılıyor gibi hissediyor.
Ama bütün bu kolaylık, gerçek dostluğun yerine geçebilir mi?
Asıl tehlike de burada başlıyor: ChatGPT, yorulmadan dinleyen, kesmeden cevap veren, kırmadan konuşan bir “dost” gibi davranabiliyor.
Böyle olunca da, gerçek insan dostluklarının zorlu, inişli çıkışlı, zaman zaman sabır gerektiren doğası sanki ikinci plana düşüyor.
Oysa gerçek dostluk, yalnızca kelimelerle değil; bir bakışta, bir sarılışta, birlikte geçirilen sessizlikte gizlidir bence .
Yeni yüzyılda yalnızlık, tarihe karışmıyor belki…
Ama şekil değiştiriyor: Sanki yalnızlık sessiz bir çöl gibi olmaktan çıkıyor ve dijital bir bahçeye dönüşüyor.
Ve bunun riski şu: İnsan, “Ben yalnız değilim” derken, aslında gerçek dostlarını bir ekranın sessizliğine feda ediyor olabilir.
Belki de çok yakın bir gelecekte yalnızlığın yeni tarifini, kalabalığın içinde sessizlik değil, sessizliğin içinde paylaşılan yapay bir ses olarak yapmaya başlayacağız .
İşte tam da bu yüzden, özellikle bizim gibi teknoloji kullanabilen ama aşkın ve dostluğun analog lezzetini hatırlayan kuşakların, henüz vakit varken aşkta ve dostlukta gerçek ilişkiler kurması gerektiğini ısrarla savunup duruyorum.
Gelecek nesiller maalesef ellerinde olmadan bu dünyayı yaşayacaklar…
Ama bizler belki de son şanslı nesil olarak hâlâ en güzel aşkları ve en köklü dostlukları yaşama şansına sahibiz.
O halde, eski ilişkimizde ne olduysa oldu, hangi dostumuz bizi yarı yolda bıraktıysa bıraktı.
Üzüntüye gömülmeden, henüz şansımız varken yeni hikâyelerimizi yazmaya devam edelim derim ben.
Hala vakit varken, aşka ve dostluğa dair yüreğimizi karartıp kapatmayalım ve birbirimizle yan yana, can cana olmanın kıymetini bilelim.
Eylül 2025