Ayıkla Pirincin Taşını

Yok bu böyle olmadı sonunda beden ve zihin anlaştı ve dur kızım sana bu yaşta bu hız fazla dedi . Önceleri hadi ordan ne varmış yaşımda diye söylenecek olsam da günün sonunda ister istemez dinlemek zorunda kaldım kendimi . Vücut yorgunluğu biraz fazla uyku, Bodrum’un mis havası , sağolsun evdeki yardımcım sayesinde çabucak toparladı … Ama zihin yorgunluğu daha doğrusu ruhumun taşıdığı yüklerin ağırlığını atmak için biraz daha uzun süre kendi kendimle baş başa kalmam gerekti .

Durmak istedi ruhum durmak ve biraz daha dinlenmek . Yeniden başlayabilmek içinse beni böyle yoran duygularımı analiz etmem gerekti .Bu şeye benziyor sevgili okurum pirincin taşlarını ayıklamaya . İlk önce büyük olanları görürsün ya. Pıt pıt kolayca ayıklarsın . Sonra daha küçükler kalır , az görünür olanlar. Onlara daha dikkatli bakman gerekir ayıklamak için . Hepsi bitince en zoru kalır geriye pirince benzeyen beyaz taşlar. İşte beyaz taşları ayıklayabilmek ,pirinç olanla taş olanı ayırt edebilmek hayli beceri ve zaman ister … Kısacası pirincin taşı önce hızlı sonra daha yavaş ayıklanır …..

Boşandıktan sonra ben de bir takım sıkıntılarımı hemen görüp ayıklaya bilmiştim çok şükür . Tam tamam oldu artık iyiyim derken , geçen zaman bana geçmişteki zalim evliliğimin , kişiliğimin kıvrımları arasına sanki benden bir parçaymış gibi gizlice sakladığı , travmalarımın olduğunu gösterdi . İşte pirincin taşları gibi büyük siyah olanlar yok artık ama küçük beyaz olanlar beni zorluyor . Bunlarla başa çıkmak için acele etmek fayda etmiyor . Önce kendini yargılamadan içine bakıp hangisi gerçek , hangisi yaralanan sen anlaman gerekiyor . Yaralananı buldun diyelim , ona dokunup eline almak kolay değil . Büyüklüğüne göre canın daha fazla yanıyor . Hatta bazılarını hiç eline alamayacakmış gibi oluyor yerine geri bırakıyorsun ama pes etme .Önce daha az acıtanlardan başla istersen . Yani ben öyle yaptım . İşte bu yüzden bir zamandır ortalarda yokum …

Yazmaya devam ettim sevgili okurum o konuda hiç durmadım … Sadece beyaz taşları ayıklarken yazdıklarım bazen beni bile fazlasıyla üzüp moralimi bozdu .Geriye dönüp okuduğumda çocukken okuyup kahrolduğum Kemalettin Tuğcu romanlarındaki o iç sıkıntısına benzer hisler uyandırdı bende . Haliyle bunu size de yaşatmak istemedim ve paylaşmadan suskun kaldım .Sonuç olarak durmak bana iyi geldi ama sizi çok özledim. Anlatacak konularım ve farkındalıklarımda birikti .

Biliyor musunuz iyileşme yolculuğunun yeni bir dönemi başlıyor şimdi . Beyaz taşlar dönemi , bakalım bu dönem nasıl bir hikaye barındırıyor içimde … Şimdi bu satırları yazarken bile yüreğimde kelebekler uçuştu ve yüzüme belli belirsiz bir gülümseme oturdu . Hani derler ya “yeni gelin” heyecanı valla ben de buna “yeni dul” heyacanı diyeceğim . Hayata yeniden gelmenin , eski neşeme yeniden kavuşmanın , ne bileyim işte ikinci bahar , mutlu olmak için ikinci bir şans bulmuş olmanın şükrü ve heyecanı .Günün birinde zamanı geldiğinde siyah beyaz fark etmeden tüm travmalar geride kalacak bunu hissedebiliyorum . Eee ne duruyorum o zaman ,hep birlikte el ele , hadi durmak yok yazmaya devam 🙂

Haziran 2024

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir