İçimdeki Sessizlik

Bir zamanlar hayatımda biri vardı.Yanımda olduğu hâlde, çoğu zaman uzaktı.Yine de bildiğim, tanıdığım bir varlıktı…Yanına gidip oturabilirdim.Konuşması bana bağlıydı;benim ruh hâlime değil, kendi suyuna göre akardı.

Zaman geçtikçe bazı şeyleri fark etmeye başladım.Aslında, beni yalnız bırakmayı tercih eden biriyleyalnızlığımı paylaşmaya çalışıyordum.Yanımdaydı belki ama bana eşlik etmiyordu.Ve ben, onun yokluğunu kendi varlığımla doldurmaya çabalarken, içimdeki yalnızlık, yavaş yavaş yerini sessizliğe bırakmaya başladı.

Evliyken de susarak konuşmayı öğrendim ben.Çünkü her ne zaman kendimi ifade etmeye çalışsam, ya çok geldim…ya yanlış anlaşıldım…ya da hiç duyulmadım.Zamanla kelimeler boğazıma dizildi ve sessizlik, beni koruyan en güvenli yer oldu.

Bu suskunluk zamanla bir dile dönüştü.Bakışlar, duruşlar, içe çekilmeler…Anlatamadığım şeyleri hissettirmeye çalıştım hep.Ama o dil, anlaşılmadı.Ve ben, daha da içime çekildim.

Meğer susmanın da bir dili varmış.Konuşmadan anlatmanın, içinden geçenleri sessizce taşımanın, anlatamadığını bedeninle fısıldamanın bir yolu…Bir noktada fark ettim:Susmak, beni görünmez kılmış.Sanki oradaydım ama kimse fark etmiyordu.Ve belki en kötüsü…ben bile bazen kendimi duymuyordum.

Şimdi bu satırları yazarken şunu soruyorum kendime:

O dili artık çözüyor muyum? Çözmek istiyor muyum gerçekten? Yoksa hâlâ sustuklarımın içinde mi yaşıyorum?

Bu sorunun tek bir cevabı yok belki. Ama şunu biliyorum:Artık sessizliğime sadece acı değil, şefkatle de bakabiliyorum.

Haziran 2025

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir